22 Kasım 2007

Panayır..

Sondan başlayalım,

Öyle ya da böyle bir futbol maçı bitmiştir ve bu maçın bitiş düdüğünden itibaren maçı ülkeye yayınlayan kanalın odak noktası teknik direktörün locada ağlayan, üstüne de bayılan kızlarıdır. Maçtan sonra sahada neler oluyor bitiyor veya maçın istatistikleri, önemli anları gibi şeylerden kime ne? Nasıl olsa bu sefer maç da kazanılmış, saha içinde geçen sefer ki gibi ağlayan kızların babası adam kovalatmıyor, biraz hislensin herkes.

Yine maç sonu, hisli tabi herkes. Önce yine gözyaşları, ardından da muhteşem bir söz: "Fatih Terim nadide bir çiçek". Ne kadar da içli, ne kadar da şiirsel. Bu sözü söyleyen kişi yaşadığı ilk aşk acısında, mektubunu yazıp küvette bileklerini kesecek kadar narin biri olmalı. Kırlarda günaşırı papatyalardan seviyor-sevmiyor falı açmalı, ne işi var da federasyon başkanlığı için mafyaya Sultanahmet'te adak adıyor? Yazık olmuş, kötü kader.

Maç dersek zaten panayır. Yorumcular daha maçın 5 saniyesinden rakibi "amma da iyi oynuyorlar be" diye göstermeye çalışıyor, sonunda da kendi kendilerine panik olup uzatmanın 3. dakikasında hakeme "5 dakka oldu yeter" diye isyan ediyor. Oysa kalede maçın sonunda bayılan kız olsa maçın skoru yine aynı kalacak. Ama maçın sonunda kalp krizi geçirmelerine ramak kalan yorumcuları radyodan dinleyecek olsak Rüştü yine Brezilya veya İngiltere maçındaki gibi oynuyor sanacağız. Rakip İstanbul'a gelmeden önce hiç antreman yapmamış, İstanbul'a gelince de "ya şimdi kim antreman yapacak" diyip Akmerkez'de İstinyePark'ta alışveriş yapmış. Dostlar alışveriş de görsün tabi, Emre Aşıklı, Servetli defansa karşı kaleciyi pek yere yatıramamak da iyi. Bu elemeler süresinde yaklaşık 50 futbolcusunu oynatmış Bosna. Açık ara en çok oyuncu oynatan takım. Türkiye'deki 6 yabancı kuralını da düşünürsek, sadece 12 maçta ligde ilk 10'a giren takımların bütün uygun futbolcularını milli takımda oynatmak gibi bir şey. Yani ne takımları belli ne bir şeyleri. Bu maça da o 50 kişinin en dibindeki en az oynayanlarla gelmişler sağolsunlar. Kalede Erzurumspor'un 8 yıl önceki kalecisi falan. Maç 180 dakika olsa 2 fark olmadıkça gol atacakları zaten yok, 2 fark olsa bu kadar rakibe pozisyon yaratmaya çalışan takıma gol atmaları 2 dakika sürer zaten, sonra yine aynen devam.

Yıllarca anneannemle Yenişehir Pazarı'nın dibinde yaşadığım için zabıtanın pazarcılara yaptığı anonslara çok alışığımdır. "Arkadaşlar sebzelerin üstüne ürün etiketlerini koyun lütfen" veya "Pazarımızın kapanmasına 10 dakika kalmıştır" cinsi anonsları yıllarca dinledim. Sağolsun bu maçtaki anonscu elemanın tıpatıp aynı ses tonu beni o günlere geri götürdü. Kendisinden maç sonunda "We are the champions" veya "Bir başkadır benim memleketim" solosu bekliyordum ama kısmet değilmiş.

Bu tür şeyleri, ama mutlaka her seferinde, yensek de yenilsek de bu kadar büyük bir panayıra dönüştürebiliyor olmamız gerçekten inanılmaz bir şey. Acaba bugün İngiliz futbolcular ve teknik heyet maç sonu Hırvat futbolcu kovalayıp yakaladığına tekmeyi bastı mı veya Rusya futbol federasyonu başkanı maç sonu duygulu bir şair olup, Rusya teknik direktörünün kızı bayıldı mı? Çok sıkıcı insanlar gerçekten. Ben İngiliz olsam bir maç David Bowie'yi, diğer maç Bruce Dickinson'ı anonscu yapardım..

Hiç yorum yok: